Has Kelimesi TDK Sözlük Anlamı
Has
Hükümdara özgü olan "Has ahır. Has bahçe."
Has
İyi nitelikleri kendinde toplamış olan (kimse)
Has
Katışıksız, en iyi cinsten, saf "Has gümüş."
Has (sıfat)
Özgü "Her medeniyet kendine has değerleri gerçekleştirerek insanlığın ortak hazinesini zenginleştirir." - C. Meriç
Has (isim,)
tarih Başmaklık
Has Kelimesi Diğer Sözlüklerde Ne Anlama Geliyor?
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Ar. hâss: has; iyi; lezzetli; un ve ekmek için birinci kalite; ekstra; en iyi; en güzel.
has eyhmeyh: francala
has giz: güzel ve ahlaklı kız
ey has (da): pekâlâ,
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Boş yer.
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Duvar.
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Has, marul
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
İpekli.
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
İyi, güzel
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Marul.
BSTS / İktisat Terimleri Sözlüğü
Osmanlı İmparatorluğu toprak düzeninde yıllık geliri yüz bin akçeden çok olan topraklar ve bu topraklardan alınan vergi. krş. tımar, has
Şehir, İlçe veya Semt İsmi
Osmanlı İmparatorluğu toprak düzeninde yıllık geliri yüz bin akçeden çok olan topraklardan alınan vergi.
BSTS / Zanaat Terimleri Sözlüğü
Pideye benzeyen tandır ekmeği. (Deliilyas *Şarkışla -Sivas)
BSTS / Tarih Terimleri Sözlüğü
Yıllık geliri
.
akçeyi aşan dirlik.
Has Kelimesinin Braille Alfabesinde Gösterimi
H
A
S
Has Kelimesinin Cümle İçinde Kullanımı
Hasta olmayan, sağlığın kadrini bilmez
Insanlar sağlığın değerini ancak hastalıkta acı çekip iyileştikten sonra anlarlar.
Hastalık sağlık bizim için
Insan sağ, esen olabildiği gibi hasta da olabilir.
Hastaya döşek sorulmaz
Bir kişiye, onsuz yapamayacağı belli olan bir şeyin gerekli olup olmadığı sorulmaz.
ırz insanın kanı pahasıdır
Insan ırzını, namusunu korumak için canını feda eder.
Eşkıyanın (ihtiyarın, fukaranın) düşkünü, beyaz (hasa) giyer kış günü
Daha önce iyi bir durumda olan kişi bu konumunu kaybettiğinde uygun olmayan, yersiz davranışlarda bulunur.
Yatan (hasta yatan) ölmez, eceli yeten ölür
Hasta olan eceli gelmemişse ölmez; sapasağlam biri de eceli gelmişse sağlıklıyken ölüverir.
Ek tohumun hasını, çekme yiyecek yasını
Bir girişimden iyi sonuç almak isteyen, o işin temelini sağlam kurmalıdır.
Merhametten maraz doğar (hasıl olur)
Kimi kişiler, kendilerine acıyıp iyilik edenlerin başını derde sokarlar veya bu iyiliği kötüye kullanırlar.
Hastaya bakmaktan hasta olması yeğdir
Ağır bir hastaya bakmak o denli güçtür ki, kimi zaman hasta olmak bundan daha kolay görünür.
Beylik fırın has çıkarır
Devlet görevlisi olmak insana birçok kazanç sağlar.
Hastalık kantarla girer, miskalle çıkar
Hastalık birden ve çok zorlu gelir ama yavaş yavaş iyileşir.
Hasta ol benim için, öleyim senin için
Kişi kendisi için bir fedakârlıkta bulunan kimseye karşı sırası geldiğinde daha büyük fedakârlıkta bulunur.
Iyi olacak hastanın, doktor ayağına gelir
Tanrı kötü bir durumun iyiliğe dönmesini dilemişse bunu yapacak kimse işin üstüne gelir.
ölümü gören hastalığa razı olur
Küçük bir zarara uğramayı kabul etmezse çok büyük bir zarara uğrayacağını anlayan kimse, bu küçük zarara katlanır.
(bir şeye) hasret bırakmak
Gerektiği anda bir şeyin yokluğunu hissettirmek: Kış günü, çoluğu çocuğu battaniyeye hasret bırakıp hepsini topladım, balkonda yattım. -M. İzgü.
(bir şeyin) yüzüne hasret kalmak
O şeyden yoksun kalmak, hasret kalmak: Burada yağdan yumurtadan geçtik, ekmek yüzüne hasret kaldık. -M. Ş. Esendal.
(birinin veya bir şeyin) hasretini çekmek
1) çok özlemek: Ben dört sene onun hasretini çektim. -A. Gündüz. 2) mec. gereksinim duyduğu şeyi elde edememenin üzüntüsü içinde bulunmak: Dünya, barışın hasretini çekiyor.
Hasret çekmek
özlem duymak: Geçmiş günlere hasret çekmiyorum. Çocukluğumu göresim gelmedi. -N. Hikmet.
Hasret gidermek
özleme son vermek, kavuşmak: Sonra ver elini ana baba ocağı. Hem hasret giderecektim hem de ruhumla dinlenecektim. -C. Uçuk.
Hasret gitmek
özlemini çektiği, sevdiği bir yere veya kimseye kavuşamadan ölmek.
Hasret kalmak
özlemek.
Hastaneye kaldırmak (yatırmak)
Tedavi amacıyla hastaneye götürmek.
Hastalık almak (kapmak, hastalığa tutulmak)
Bulaşıcı bir hastalığa yakalanmak.
(herhangi bir şey) pahasına
Karşılığında, uğruna, ... için: Treni kaçırmak pahasına onu bekledim.
Babalık fırın has işler
Babasının parası ile geçinenlere sitem olarak kullanılan bir söz.
Haşa huzurdan (huzurunuzdan)
Uygunsuz bir şey söylemek zorunda kalındığında bağışlanma dileği anlatan bir söz: Haşa huzurdan, o hayvan gibi davrandı.
Her ne pahasına olursa olsun
Ne pahasına olursa olsun.
Ne pahasına olursa olsun
1) ne büyük özveri isterse istesin anlamında kullanılan bir söz; 2) her türlü sıkıntı ve tehlikeyi göze alarak anlamında kullanılan bir söz: Emin olduğu tek şey, gerçekten, artık bir daha geri dönmeyeceğiydi. -M. Mungan.
Hasıraltı etmek
Bir işi isteyerek, bilerek ve haksız olarak yürütmemek, örtbas etmek.
Kuru hasır (kilim) üstünde kalmak
Aç, parasız, evsiz kalmak.
Yağma Hasanın böreği
hakkı olan veya olmayan herkesin yararlandığı kaynak anlamında kullanılan bir söz.
Haşadı çıkmak
1) bozulmak, işe yaramaz duruma gelmek; 2) çok yorulmak, bitkinleşmek.
Hasbi geçmek
Bir şeye önem vermemek, ilgi göstermemek, kısa kesmek: Aslına bakarsanız karı bana yıllar yılı güler, işaret ederdi de arkadaş karısı diye hasbi geçerdim. -O. Kemal.
Dahası var
Bir konuda bilinmesi gereken başka şeyler de olduğunu anlatmak için kullanılan bir söz: Dahası var fakat dahasını siz merak edip arayın, bulun. -B. R. Eyuboğlu.
Hasara uğramak
Zarar görmek, yıkılmak, harap olmak: Bir lokomotifle iki vagon hasara uğramışlar. -A. İlhan.
(bir şeyin) hastası olmak
Bir şeye çok düşkün olmak.
Hasta düşmek
Hastalanmak.
Hasta etmek
1) hasta olmasına yol açmak; 2) mec. bezdirmek, bıktırmak, usandırmak.
(bir şeyin) muhasebesini yapmak
Bir şeyin olumlu veya olumsuz yönlerini gözden geçirerek bir yargıya varmak.
Maksat hasıl olmak
Amaca ulaşılmak, amaç gerçekleşmek: İmzanın arkasına saklanan adam dost, düşman her kim olursa olsun maksat hasıl olmuştu. -H. R. Gürpınar.
Hastanelik etmek
Birini aşırı derecede dövmek.
Hastanelik olmak
1) hastanede tedavi görmeyi gerektirecek kadar hastalanmak: Şu son turnuvada dört futbolcu hastanelik olmuş. -H. Taner. 2) çok dayak yemek: Çıkan kavgada beş kişi hastanelik oldu.
Muhasara altına almak
Kuşatılmak: Avluda neden bir köşede muhasara altına alındığımı o vakit anlamıştım. -Y. K. Karaosmanoğlu.
Has Kelimesinin İşaret Dilindeki Gösterimi
H
A
S
Has Kelimesi İle Türetilen Diğer Kelimeler
Has İle İlgili Kelimeler ve Anlamları
Oyun safhası
çocg. oyun evresi
Iş kazası ve meslek hastalığı sigortası
Sigortalının iş kazası ya da meslek hastalığına yakalanması durumunda, kendisine sağlık ve para yardımı sağlayan sigorta.
Hastane okulu
çocg. Hastanede uzun süreli yatan okul çağı çocuklarının eğitim ve öğretimlerini sürdürdükleri okul.
Hasretl
Hasreti olan, hasret alâmeti taşıyan: Çok husûsî aydınlıkları ve geçmiş zamâna âit bütün duygularda olduğu gibi çok hasretli lezzetleri vardır . Bu ses, bu kırık ve hasretli nağme .
Hasretmek – hasreylemek
Ayırmak, ona tahsis etmek: Hurşîd-i nevbahar feyzini zemîne hasretmez . Hayâtını evine, zevcine hasretmişti . Sizi tamâmıyle kendime hasretmem fazla hodkâmlık olur .
Hasret
Ayrı kalınan veya elden kaçırılan bir şeye karşı duyulan istek, tekrar görme ve kavuşma arzusu, özleyiş, özlem, iştiyak: Cennet değil mi yâr ile sohbet dedikleri / Dûzah değil mi âteş-i hasret dedikleri . Bugün yine içimi derin bir İstanbul hasreti kavuruyor . Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum / Her lahza bir alev gibi hasretti duyduğum . halk ağzı. Özlenen şey veya kimse: Hasret olan hasretine kavuşur . ѻ Hasret çekmek: İçi, özlediği şey veya kimseye kavuşma arzusu ile dolu olmak, kavuşamamanın üzüntüsünü yaşamak: Birbirimize yakın, birbirimize hasret çekerek yaşıyorduk . Yaylada bir yaprağa hasret çeken çobanlar… . Sen bahtsızdın… Fakat senin acını gören, sana hasret çekerek yabancıların himâyesinde bir evlât büyüten annem kadar değil . Hasret gitmek: Hasretini çektiği, görmek istediği bir şey veya kimseye kavuşamadan ölmek: Anasına hasret giden oğul gibiyim . Hasret kalmak: Özlediğine kavuşamamış olmak: Suya hasret kalan gül bu haberle solacak . Çok özlemek: Belki de rüzgârda namaz bezidir / Yüzüne hasret kaldığım anacığımın . Hasretini çekmek: Kavuşamamanın üzüntüsünü yaşamak: Hasretini çektiğim babam . Her mısrâda insanlık gemisinin uzun zamandır hasretini çektiği kıyılara yaklaştığını sezersiniz . ● Hasret-engiz birl. sıf. Hasret uyandıran: Nidâ-yı hasret-engîzi eder vicdanları pür-cûş . ● Hasret-güdaz birl. sıf. Hasretle yanan. ● Hasret-keş Bk. HASRETKEŞ ● Hasret-nâme birl. i. Hasreti dile getiren mektup. ● Hasret-zede birl. sıf. Hasrete uğramış.
Hasretke
Hasret çeken, özleyen : Cibrîl bile felekte hasretkeştir / Kim hizmet-i uşşâka ede kendin esîr . Yâhut o servilerin altında gunûde bir hasretkeşi mi vardı? . Hasretkeş-i muhabbet idim ben bu hâkte .
Hassas su alanı
çevr. Ötrofik olduğu belirlenen veya gerekli tedbirler alınmazsa yakın gelecekte ötrofik hale gelebilecek tatlı su kaynağı, haliç ve kıyı suyu.
Vasküler solgunluk hastalığı
Bitkilerde normal su ve mineral madde alımını bozan, daimi pörsümeye yol açan, bazen sararma ile beraber görülen bir bitki iletim demeti hastalığı.
Devlet muhasebesi
Kamu gelir ve giderlerinin hesabını tutmak için yapılan işlemlerin tümünü kapsayan muhasebe.
Meslek hastalığı
Bir işyerinde bulunan işçinin, çalıştırıldığı işin niteliğine göre yinelenen bir nedenle ya da işin yürütüm koşulları yüzünden uğradığı geçici ya da sürekli hastalık, sakatlık ya da ruhsal bozukluk.