Una Nedir ve Ne Demek?
Una ()
Bk. ONAMAK
Una Kelimesi Diğer Sözlüklerde Ne Anlama Geliyor?
Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğü
Ona (III. teklik şahıs zamiri yaklaşma hâli)
Una Kelimesinin Braille Alfabesinde Gösterimi
U
N
A
Una Kelimesinin Cümle İçinde Kullanımı
Akarsuya inanma, eloğluna dayanma
Akışı ne kadar yavaş olursa olsun akarsuya girmek tehlikelidir, eloğluna güvenmek de doğru değildir, insanı zarara sokabilir.
Eceli gelen (yaklaşan) köpek cami (mescit) duvarına (avlusuna) siyer (işer)
Herkesin üzerine titrediği, kutsal saydığı şeyi kötüleyen, bozan kimse mutlaka kötü bir sonuçla karşılaşır.
Karga yavrusuna bakmış benim ak pak evladım demiş
Herkesin kendi yarattığı şey çirkin de olsa gözüne güzel görünür.
Kuzguna yavrusu şahin (Anka, güzel) görünür
Herkesin kendi yarattığı şey çirkin de olsa gözüne güzel görünür.
Sıçan deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna kabak bağlamış
1) yapamayacağı kadar ağır bir işi varken başka bir iş daha yüklenmiş; 2) kendisi sığıntı durumundayken yanına bir kişi daha almış.
Yenik pehlivan, oyuna doymaz
Başarılı olmak için yaptığın işi iyi bilmek yetmez hırslı olmak da gerekir.
Ağaç ucuna yel değer, güzel kişiye söz değer
Güzel insanlar her yerde ilgi çekerler, her zaman onların sözü kabul edilir.
Elde bulunan beyde bulunmaz
Beylerde olmayan öyle şeyler vardır ki halkta bulunur.
Baba oğluna bir bağ bağışlamış; oğul babaya bir salkım üzüm vermemiş
Babalar çocukları için büyük fedakârlıklara katlanırlar ancak çocuklar babaları için fedakârlıkta bulunmazlar.
Denize düşen yılana (yosuna) sarılır
Güç bir duruma düşenlerin bundan kurtulmak için her türlü çareye başvurmaları olağandır.
Sırça köşkte oturan komşusuna taş atmamalı
Insan kendinde herhangi bir kusur varken başkalarını aynı kusurla suçlamamalıdır.
Abdalın yağı çok olursa gâh borusuna çalar, gâh gerisine
Varlıklı ama akılsız ve hesapsız kişi malını gereksiz yerlere harcar, telef eder.
Fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna (kıçına) kabak bağlamış
1) yapamayacağı kadar ağır bir işi varken başka bir iş daha yüklenmiş; 2) kendisi sığıntı durumundayken yanına bir kişi daha almış.
Gülme komşuna, gelir başına
Birinin başına gelen kötü bir durum senin de başına gelebilir.
Günah benden gitti (gitsin)
Ben görevimi yaptım, bundan sonrası için sorumluluk kabul etmem.
Buldukça bunar (bulmuş da bunuyor)
Bulduğuyla yetinmiyor da daha çoğunu istiyor.
Güvenme (inanma) dostuna, saman doldurur postuna
Dost sandığın birtakım kimseler sana kolaylıkla kötülük edebilirler.
Soy asma, soyuna çeker
Temiz soydan gelen kişi, her durumuyla soyluluğunu gösterir.
Kimin tavuğuna kış demişiz
Yaptıklarımızla veya söylediklerimizle kimi rahatsız etmişiz.
Açma sırrını dostuna, dostunun dostu vardır o da söyler dostuna
Bir sır en yakın dosta bile söylenmemelidir.
Akil isen açma sırrın dostuna, çünkü dostun dostu vardır, o da söyler dostuna
Bir sır en yakın dosta bile söylenmemelidir.
Er giden, işine; geç giden, boşuna
Işine sabahleyin erken başlayan kimse başarı elde eder.
Yerine düşmeyen gelin yerine yerine, boyuna düşmeyen esvap sürüne sürüne eskir
Kendine uygun bir evlilik yapamayan kız yerine yerine helak olur, boya göre dikilmemiş elbise de yerde sürünerek yıpranır gider.
Eşeği süren (tırmalayan) osuruğuna katlanır
Kaba bir kimse ile birlikte olan, ondan gelecek kötü davranışları göze almalıdır.
Koy avucuma, koyayım avucuna
Bize yardımda bulunan, yarar sağlayan kişiye biz de yardımda bulunur, yarar sağlarız.
Seyrek git sen (sıkça varma) dostuna, kalksın ayak üstüne
Kişi dostuna sık sık giderse seyrek gittiğinde gördüğü konukseverliği görmez.
Herkesin aklı bir olsa koyuna çoban bulunmaz
Herkes aynı şeyi bilse ve yapabilseydi, geri kalan işleri yapacak kimse bulunamazdı.
It ite (buyurur), it de kuyruğuna
Işi yapmak istemeyen onu mutlaka başkasına ısmarlar.
Kul sıkışmayınca (daralmayınca, bunalmayınca) Hızır yetişmez
Yardım hep en zor anda gelir.
It itin ayağına (kuyruğuna) basmaz
Başkasına kötülük etmek konusunda aynı şeyi düşünenler birbirlerini incitmezler.
Kedinin boynuna ciğer asılmaz
Bir kimseye, kullanıp zarar vereceği, kendine mal edip ortadan kaldıracağı şey emanet edilmez.
Hayır dile komşuna, hayır gele başına
Sen başkaları için iyi şeyler dile ve yap ki başkaları da senin için iyi şeyler dilesin, yapsın.
Koç yiğit bunalıp ölmez
Insanın sıkıntılı zamanı sürüp gitmez, arkasından iyi günler de gelir.
Ahbap kusuruna bakan ahbapsız kalır
Dostların ufak tefek kusurlarına bakmamak gerekir.
Işine hor bakan boynuna torba takar
Işini küçümseyen kişi istediği gibi para kazanamaz ve sonunda dilenci olur.
Iki kardeş savaşmış, ebleh buna inanmış
Iki kardeş arasındaki anlaşmazlık geçicidir, bu durumu gerçek ve sürekli sanmak saflıktır.
Herkesin ettiği yoluna gelir
Bir kimse başkasına ne yaparsa kendisi de aynı şeyle karşılaşır.
Sırrını açma dostuna, o da söyler dostuna
Bir sır en yakın dosta bile söylenmemelidir.
Ayak oyununa gelmek
Kandırılmak.
Oyuna çıkmak
Oyun için sahneye çıkmak: Ben ilk defa oyuna çıkıyorum, beyefendi de gelmiş burada allık pudra sürüştürüyor. -T. Buğra.
Oyuna gelmek
Aldatılmak: Bir oyuna geldin, onuruna yediremiyorsun. -H. Taner.
Oyuna getirmek
Birini tuzağa düşürmek, aldatmak: Orada da Arif denilen hergele bizi oyuna getirdi. -M. Ş. Esendal.
Koluna kuvvet
Iş yapan bir kimseye, isteklendirmek, coşturmak için söylenen bir söz.
(bir yeri) curcunaya çevirmek (döndürmek veya vermek)
Ortalığı karışık, gürültülü duruma sokmak.
Dini bir uğruna
Müslümanlık için: Senin yanına fedai yazılacağım ve çalışacağım. -R. H. Karay.
Ağzına burnuna bulaştırmak
Bir işi beceremeyip berbat etmek, bozmak.
Namusuna sinek kondurmamak
1) kollamak, gözetlemek; 2) namusuna, onuruna laf söylettirmemek.
(birinin) omzuna binmek
Yük olmak, ağırlık vermek.
Omzuna atmak
Ceket vb. şeyleri tam olarak giymeden sırtına koymak: Kadifeye benzer dokumalı pahalı kumaştan paltolarını omuzlarına atmışlar. -C. Külebi.
Tilki uykusuna vermek
Uyuyormuş gibi yaparak fırsat kollamak: Muzafferiyeti sonuna kadar yudum yudum içebilmek için kendimi tilki uykusuna verdim. -F. Celâlettin.
Tilki uykusuna yatmak
Uyuyormuş gibi yaparak fırsat kollamak.
Fare deliğe sığmamış, bir de kuyruğuna (kıçına) kabak bağlamış
1) yapamayacağı kadar ağır bir işi varken başka bir iş daha yüklenmiş anlamında kullanılan bir söz; 2) kendisi sığıntı durumundayken yanına bir kişi daha almış anlamında kullanılan bir söz.
Benden günah gitti
Benden söylemesi.
Gaflet uykusuna dalmak (yatmak)
1) dalgınlıktan ileri gelen uyuşukluk içinde olmak; 2) idraksizlik, bilgisizlik, aymazlık içinde olmak.
(birinin) postuna oturmak
Bir başkasının makamına geçmek.
Kuzu postuna bürünmek
Karşısındakini aldatmak için gerçek kişiliğini saklamak, kendini zararsız ve uysal göstermek.
Postuna saman doldurmak
öldürmek.
(birini) anasından doğduğuna pişman etmek
çok eziyet etmek, çok üzmek, bezdirmek.
Bocuk domuzuna dönmek
çok semiz ve besili olmak.
Ona buna dil uzatmak
Herkes için ileri geri konuşmak.
Azraille burun buruna gelmek
ölümle karşı karşıya gelmek.
... durumuna düşmek
şartları kötüleşmek.
Namusuna dokunmak
Birinin namus ve onurunu olumsuz biçimde etkilemek.
(birinin) huyuna suyuna gitmek
Birini kızdırmayacak veya ürkütmeyecek biçimde uysalca davranmak, alışkanlıklarına, isteklerine uygun davranışlarda bulunmak.
Boyu boyuna, huyu huyuna
karı koca veya arkadaşlar arasında her bakımdan uygunluk olması gerekir anlamında kullanılan bir söz.
Huyu huyuna suyu suyuna (uygun)
Iki kişinin her yönden birbirine uygunluğunu anlatmak için kullanılan bir söz.
Zemzem kuyusuna işemek
ünlü olsun, adı anılsın diye herkesi iğrendirip kızdıran kötü bir iş yapmak.
Münakaşa götürmemek
Tartışmaya yer vermeyecek biçimde kesin olmak.
Münasebet almak
Uygun düşmek.
Münasebet düşmek
Uygun bir durum ortaya çıkmak.
Münasebet kurmak
Iki şey arasında ilişki bulmak, yakınlık görmek.
Münasebete girmek
1) tanışma yolu açmak, ilişki kurmak: Onunla temas vetense hiçbir şey yapmamayı ve hazır paradan yemeyi tercih ediyorum. -Y. K. Karaosmanoğlu. 2) cinsel yaklaşımda bulunmak.
Münasebeti düşmek
Sırası gelmek: Bir münasebeti düşerse söylerim.
Münasebetini getirmek
Sırasını getirmek.
Münasebette bulunmak
1) ilişkisi olmak; 2) ilişki kurmak; 3) cinsel ilişkiyi gerçekleştirmek.
Münasip bulmak
Uygun olduğunu, yerinde görüldüğünü kabul etmek: El işlerini, bilhassa ziraatı münasip buldu. -N. Hikmet.
Münasip düşmek
Uygun düşmek: O makama daha gayur bir zat münasip düşüyordu. -A. İlhan.
Münasip görmek
Uygun ve yerinde bulmak: Kendi çocukları hep kız olduğu için yeğeni Bilâl'i bu işe münasip gördü. -H. E. Adıvar.
Ne münasebet!
öyle şey mi olur, ilgisi yok: Ümit, ideal, şahsiyet dediğiniz zaman da hep aynı şeyleri mi anlıyorsunuz? Ne münasebet! -P. Safa.
(bir şey birinin) zoruna gitmek
Onuruna dokunmak, gücüne gitmek.
Korktuğuna uğramak
Korktuğu başına gelmek.
Anasından doğduğuna bin pişman
1) çok tembel, üşengeç; 2) canından bezmiş.
Alı alına, moru moruna
Sağlıklı, kanlı canlı: Şahsına bakarsan iri yarı,, dinç, ablak bir insan... -R. N. Güntekin.
Yoluna sapmak
Başvurmak: Hile yoluna saptı.
Boynuna geçirmek
Bir şeyi kendine mal etmek, zimmetine geçirmek.
Günahı (günahı vebali) boynuna
ben karışmam, sorumluluk sana veya ona düşer anlamında kullanılan bir söz: Günahı boynuna, doping de yapıyormuş. -H. Taner.
Vebali boynuna
ben karışmam, sorumluluk sana veya ona düşer anlamında kullanılan bir söz: Vebali boynuna, bunların karınlarına sığdırdıklarını bir insan tıkınamaz. -H. R. Gürpınar. El konuşur, sevişirmiş bana ne / Sevdalım boynuna vebalim -O. V. Kanık.
Burnunun dikine (doğrusuna) gitmek
öğüt dinlemeyerek kendi bildiği gibi davranmak: Soruların yanıtlarını buldum mu ne gezer ama nedense aptal kafam burnunun dikine gitmeyi sürdürdü. -A. Ümit.
Eğrisi doğrusuna gelmek
Olmayacak gibi görünen bir iş, bir girişim, rastlantı sonucu olumlu bitmek.
Kırk gün günahkâr, bir gün tövbekâr
Sürekli kötü işler yaptıktan sonra iyi bir iş yapan insan için kullanılan söz.
(parayı) avucuna saymak
Peşin olarak ödemek.
(birinin) burnuna girmek
Birine çok sokulmak.
Burnuna karıncalar dolmak
ölmek: Bundan sonra müteahhit eline çay verenin burnuna karıncalar dolsun! -A. Dino.
Burnuna koymak
Aldırış etmek, göz önünde tutmak, değer vermek, kale almak: Oğlan mahalle arkadaşlarıyla samimi idi. Kızsa ne anasını ne babasını ne de kardeşlerini burnuna kor, bu mahalle ve bu mahalleliden nefret ederdi. -O. Kemal.
Tan tuna gitmek
öldürülmek veya başı belaya uğramak.
Tundan tuna atmak
Bir kişiyi uzaklara sürüp dolaştırmak.
Selamünaleyküm kör kadı
Aşırı tok sözlü kişiler için uyarma yollu söylenen bir söz.
Bozguna uğramak (vermek)
Yenilip perişan olmak, dağılmak, hezimete uğramak: Durdu ve bir anda bütün mukavemeti bozguna uğradı. -P. Safa.
(birini) koynuna almak
1) biriyle beraber yatmak; 2) biriyle sevişmek için yatmak.
(birinin) koynuna girmek
Biriyle yatıp sevişmek.
(birinin) hoşuna gitmek
Beğenmek: Zamanları yararak hatta zamanı geriye doğru sürerek kendisini bulmam hoşuna gitmişti. -A. Kabaklı.
Kabuğuna çekilmek
Dışarısı ile olan ilişkilerini kesmek, kimse ile görüşmemek: Arkadaşı, hükûmet aleyhine konuşmaya başlayınca Fuat lüzumunu duyar ve başını önüne eğip susmasını bilirdi. -Y. K. Karaosmanoğlu.
(birinin) kuyruğuna basmak
Birini incitip saldırıda bulunmasına yol açmak, tahrik etmek.
(birinin) kuyruğuna teneke bağlamak
1) biriyle aşırı derecede alay etmek; 2) birini, herkesin alay edeceği biçimde kovmak.
Yumruğuna güvenmek
Isteklerini yaptırmak için yalnızca bedensel gücüne güvenmek.
Uçkuruna gevşek (düşkün) olmak
Cinsel isteklerin tutkunu olmak.
Suya sabuna dokunmamak
1) sakıncalı konularla ilgilenmemek: İyisi mi bir yazar, hep suya sabuna dokunmayan yazılar yazmalı. -O. V. Kanık. 2) davranışlarını kimseyi incitmeyecek biçimde ayarlamak.
Doğduğuna bin pişman
Anasından.
Doğduğuna pişman etmek
Anasından.
Doğduğuna pişman olmak
Anasından: Doğduğuma pişman olacak kadar sıkıntı çektim. -H. E. Adıvar.
(birini) kurşuna dizmek
1) verilen ölüm cezasını askerî bir kıtanın attığı kurşunlarla yerine getirmek: Sarı çam deresinde bu otuz kadar eşkıyayı kurşuna dizdiler. -Y. Kemal. 2) öldürmek.
Kellesini koltuğuna almak
ölümü göze almak: Kelleyi koltuğun altına almışız, memleketteki pisliği kanımızla temizlemeye karar vermişiz. -Y. K. Karaosmanoğlu.
Buna değdi (idi) buna değmedi (idi) demek
Birçok şeyin, iyilerini seçip önceden beğenmeyip bıraktıklarını da sonradan almak.
Gururuna ağır gelmek
Kişiliğine zor gelmek, büyüklüğünün zedelendiğini düşünmek.
Gururuna dokunmak
Kişiliği zedelenmek, onuru kırılmak.
(birinin) onuruna ... vermek
Birine saygı göstermek için yemek, toplantı vb. ağırlamada bulunmak.
Onuruna dokunmak
Birinin gururunu, haysiyetini incitmek.
Onuruna yedirememek
Bir kimse, kendine duyduğu saygıyla bağdaşmayan ve onur kırıcı olay veya davranışlar karşısında tepkide bulunmak, kendine yedirememek: Bu haksızlığı onuruna yediremeyen Mustafa, o günden sonra bu okula gitmemek için ayak diredi. -E. C. Güney.
Uyuyan yılanın kuyruğuna basmak
Kötü bir kimsenin yeni bir kötülük yapmasına fırsat vermek.
Tutunacak bir dal aramak
Güvenilecek, dayanılacak bir insana ihtiyaç duymak: Yaşamının boşluğundan nasıl sıkıldığını, tutunacak bir dal aradığını ama bulamadığını anlatır. -İ. Aral.
Tutunacak dalı olmak
Güveneceği bir kimse veya şey bulunmak.
Uçkuruna sağlam olmak
Tkz. cinsel isteklerin tutkunu olmamak, namuslu olmak.
Belsoğukluğuna uğratmak
Kaba bir işe veya bir söze gereksiz yere karışarak onun akışını sektirmek.
Avurdu avurduna geçmek
çok zayıflamak.
Donuna etmek (kaçırmak veya doldurmak veya yapmak)
1) küçük veya büyük abdestini donuna etmek; 2) mec. çok korkmak.
Suyuna tirit
Baştan savma, değersiz, özensiz.
Aklı bokuna karışmak
Kaba korkudan şaşırıp ne yapacağını bilememek.
Boyuna bosuna bakmadan
fizik yapısının gereğince gelişmemiş olmasını göz önünde bulundurmadan anlamında kullanılan bir söz.
Oyuna kurban gitmek
Bir hile, düzen sonunda zarara, iftiraya uğramak: Yakalanan bir komşunun garazına yahut bir el birliğine yahut da bir oyununa kurban gitmiştir. -S. F. Abasıyanık.
Kendi kabuğuna çekilmek
Kabuğuna çekilmek.
Bohçasını koltuğuna almak
Kendi isteğiyle ayrılmak: Günün birinde bohçasını koltuğuna alıp kıyı mahallelerden birinde oturan ablası Fitnat Hanım'ın evine gitti. -M. Ş. Esendal.
Bohçasını koltuğuna vermek
Kovmak, işine son vermek.
Façuna etmek
Sürtünme veya hava olaylarından korumak amacıyla halatı ince iple sarmak.
(bir şeyi) maymuna benzetmek (çevirmek, döndürmek)
Gülünç ve çirkin duruma sokmak.
Iğne yutmuş ite (maymuna) dönmek
Argo zayıf ve bitkin duruma gelmek: Birbirimizle kavga etmekten, bekârlıktan, biraz açlıktan, iğne yutmuş ite dönmüştük. -M. Ş. Esendal.
Maymuna dönmek
1) çirkin ve gülünç duruma girmek; 2) uslanmak.
Anasından doğduğuna pişman olmak
çok eziyet görmek, çok üzülmek, bezdirilmek.
Suna gibi
Suna boylu.
(birinin) günahına girmek (günahını almak)
1) birisi için haksız olarak kötü düşünmek, kuşkulanmak: Ne yazık, günahına girdim bu halkın demin / Zehir nefesleri var bu seslerde matemin -F. N. Çamlıbel. 2) iftira etmek.
(birinin) günahını çekmek
Birinin yaptığı veya birine karşı yapılan kötülüğün cezasını görmek.
(birini veya bir şeyi) kurşun yağmuruna tutmak
çok sayıda ve sürekli kurşun atmak.
Dişinin kovuğuna bile gitmemek
Yiyecek çok az gelmek.
Yola (yoluna) koyulmak
Yola düzülmek: Rüzgâr, karanlığı karıştırır gibi garip bir ahenk içinde eserken biz de yolumuza koyulduk. -H. E. Adıvar.
Boynuna almak
Bir şeyi borç veya ödev olarak üzerine almak: Çobanın hekim parasını, ilaç parasını boyunlarına aldılar. -M. Ş. Esendal.
Uyruğuna girmek
1) bir devletin yönetimini kabul etmek; 2) mec. bir kimsenin etkisi altında kalmak, ona bağlanmak: Kimsenin uyruğuna girmeyen, küçük, iddiasız ama özgür bir yaşamla yetindi. -H. Taner.
Dudağının ucuna gelmek
Hemen söyleyecek durumda olmak: Bayram, dudağının ucuna gelen soruyu soramadı. -A. Kulin.
(birinin) koluna girmek
Kolunu birinin koltuğu altından geçirmek: Koluna iki polis girmişti. -R. N. Güntekin.
Suyuna gitmek
Suyunca gitmek.
şuna buna
Başkalarına.
(şuna veya buna) kalsa (kalırsa)
1) herhangi birinin kanısınca: Bana kalırsa siz yanılıyorsunuz. 2) elinden gelse, elinde olsa: Bana kalsa çok daha önce gelirdim buraya. -A. Ümit.
şuna bak
Hafifsemek veya kınamak için söylenen bir söz.
(birinin) yoluna bakmak
Beklemek.
Bok yoluna gitmek
Kaba yararsız, gereksiz bir şey uğruna yok olmak.
Işini yoluna koymak
Işi veya görevi olumlu olarak yürütmek, sıkıntı çekmeden gerçekleştirmek: Kendisi burada işini yoluna koyduğu sıralarda, dört yıl, göğsünü, o, savaş meydanlarında siper yapmıştı. -R. H. Karay.
Tıkırını yoluna koymak
Geçim düzenini iyi olarak sağlamak.
Yoluna baş koymak
Bir amaca, bir gayeye yönelmek, bütün varlığıyla kendini vermek.
Yoluna can (canını) vermek
Birinin uğruna ölmek.
Yoluna çıkmak
1) karşılamaya gitmek; 2) yolda karşısına çıkmak.
Yoluna girmek
Istenilen, gerekli olan biçimde gelişmeye başlamak: Göreceksin, bu konaktan çıkar çıkmaz her şey öyle bir yoluna girecek ki! Bütün uğursuzluklar bu evden geliyor. -Y. K. Karaosmanoğlu.
Yoluna koymak
Istenilen biçime getirmek, düzene koymak: Arkadaşının mektebe alınması işini o hafta içinde yoluna koymuş. -A. Ş. Hisar.
Punduna getirmek
Bir şeyi yapmak için uygun zamanı ve yeri seçmek: O döner dönmez bir punduna getirip tanıştırayım sizi. -A. İlhan.
Günahı kadar sevmemek
Sevmemek, nefret etmek: Kışın çok karlı, tipili günlerinden başka günlerini günahı kadar sevmezdi. -O. C. Kaygılı.
Pabucuna kum dolmak
Pabucuna taş kaçmak.
Pabucuna taş kaçmak
Ortaya çıkan durum karşısında tedirgin olmak.
Yüzüp yüzüp kuyruğuna gelmek
Uzun sürmüş bir işi bitirmek üzere olmak.
Günah çıkarmak
1) Hristiyanlar, Tanrı'nın bağışlaması için papaza gidip işlediği günahları anlatmak; 2) mec. kötü davranışlarını, suçlarını açıklamak, anlatmak: Sözlerinin ardında sitem vardı ama daha çok günah çıkarıyordu. -A. Kutlu.
Günah işlemek
Günah sayılan davranışta bulunmak: Bedia'yı terk edersem büyük bir günah işlemiş olacağım. -P. Safa.
Günah olmak
Yazık olmak: Bu mala bu kadar para vermek günah olur.
Günaha girmek
Dinî bakımdan suç sayılan bir iş yapmak: Ben bunu kitaplıkta saklayarak günaha giriyorum. -S. Birsel.
Günaha sokmak
Günah işlemesine yol açmak.
Günahını vermez
çok cimri.
Una Kelimesinin İşaret Dilindeki Gösterimi
U
N
A
Una Kelimesi İle Türetilen Diğer Kelimeler
Una İle İlgili Kelimeler ve Anlamları
Oyuna dayalı değerlendirme
çocg. Bir çocuğun tek başına, yaşıtlarıyla anne baba ya da öteki bakıcılarla serbest ya da özel oyunlarda nasıl oynadığının ya da oyun sırasında incelenecek davranışların gözlenmesine dayalı bir tür gelişim değerlendirmesi.
Boyuna bindirme
Havadan resim çekiminde birbirine komşu olan resimlerin uçuş doğrultusunda ve yüzde olarak ifade edilen ortak örtüşme oranı.
Boyuna çizgi kusuru
Kumaş yüzeyinde görülen, makine, malzeme ya da çalışma şartlarından kaynaklanan, istenmeyen boyuna yöndeki çizgi ya da çizgiler.
Boyuna dalga
Yayılım yönü enerjinin yayılım yönü olan ve aynı yönde bir vektör ile gösterilen dalga; eşanlam: sıkışma dalgası.
Boyuna dayanım
Gemilerin baş kıç doğrultusundaki mukavemeti.
Boyuna form
Basımcılıkta ve bilgisayar çıktılarında, boyu eninden daha uzun olacak şekilde ayarlanmış bir sayfa üzerinde baskı; eşanlam: dikey form.
Boyuna kesit
Gemilerin boyuna simetri düzlemi boyunca kesit şekli, gemi boyuna kesiti.
Boyuna kıyı
Kıvrım dağlarının uzanışına uyan kıyı türü.
Boyuna perde
Gemileri boy doğrultusunda su geçmez bölmelere ayıran perde.
Boyuna posta
Gemilerin dış kaplama saçlarını içten boy doğrultusunda destekleyen köşebent ve lama gibi profiller.
Güverte-altı boyuna kirişi
Gemilerde güverte altına destek amaçlı boyuna doğrultuda konan köşebent veya lama şeklindeki elemanlar.